Küpeli Tahir ve Aşkı Macır Kızı (Bir Fincan Kahve Olsam Kırk Yıl Hatırım Vardı)

Küpeli Tahir ve aşkı Macır Kızı
Devran, şehirde herkeslerin birbirini yakından tanıdığı, bütün yaşanmışlıkların göz önünde, ayan beyan yaşandığı günlere dairdir.
“Küpeli Tahir” lakabıyla bilinen Tahir Temizsu yaşadığı şehri iliklerine kadar yaşayan bir şahsiyettir. Varlıklıdır. Bugün artık yeri koca bir rekreasyon alanına dönüşmüş olan İçkalede kendi adının önünde yerini alan kulağındaki küpeden müsemma “Küpeli” lakabıyla anılan bir yüzme havuzu, bir hamamı, birkaç konut amaçlı gayrımenkulü, Dicle Nehri yakınında da birkaç bahçesi vardır.
Sesi de, güzel mi güzeldir Tahir Bey’in. O denli alımlı bir sese sahiptir ki, arada bir işyerinin yakınındaki tarihi caminin minaresine çıkıp o güzel sesiyle ezan okuduğu da vakidir.
Kırkına yaklaşıncaya kadar hayat bu minval üzre sürecektir. Bir gün şehre bir polis komiseri tayinle gelir. Suriçi’ndeki Çarşı Karakolu’nun amiridir komiser. Zevk û sefaya da müpteladır. Komiser bir gün Küpeli hamamına yıkanmaya gelir ve hamamın sahibi Tahir Bey’le tanışır. Bu tanışıklık zamanla dostluğa dönüşür. Sonrasında da komiserin keyif verici âlemlerine Tahir Bey’in müdahilliğine…
İşte tam da o âlem dönemlerinde Küpeli Tahir Bey’in yolu bir şekilde gerçek adının pek bilinmediği ya da telaffuz edilmediği güzel mi güzel “Macır Kızı” ile kesişir.
O yıllar Balkan ülkelerinden Türk muhacirler devlet politikasıyla Diyarbakır ve çevresine getirilip yerleştirilmiştir. Macır Kızı da o ailelerden birinin kızıdır. Güzelliği ile nam salmıştır şehirde. İlk görüşte Tahir Bey’in aklını başından (ç)almaya yetmiştir Macır Kızı!
Tahir Bey, pek uzun boylu değildir ama şık giyinen biridir. Giyimi kuşamı ve havasıyla o denli gösterişlidir ki, etrafındakilerin onu bir zamanların medyatik gösterişli şahsiyeti Kral Faruk’a benzettikleri bugün dahi kentte dillendirilendir.
Hayat, şehirde ayrı bir minval üzre süredursun, günler, ayları kovalarken Tahir Bey’in kazancı artık Macır Kızı’nın giderlerine ve isteklerine yetmemektedir. Evli olmasına rağmen ayrı bir ev açmıştır Macır Kızı’na. Bir de oğlu olmuştur ondan. “Hazıra dağ dayanmaz” kabilinden elinde avucundakileri sırasıyla kaybetmektedir Küpeli Tahir Bey. Önce bahçeler, sonra evler, akabinde hamam, en sonunda da Küpeli Tahir Bey’in soyadı gibi tertemiz olan ve suyu her gün değişen Küpeli Havuzu elden çıkarılacaktır.
Sonraki günler Küpeli Tahir Bey için artık ıstıraptır. Elde avuçta bir şeyler kalmayınca Macır Kızı da terk etmiştir onu.
Hayatını sürdürmek için, yaşadığı Saraykapı civarının muhtarlığı, beraberinde berberlik, ekmek kapısı manasında yeni işleri olmuştur.
Fakir adam ve ağanın meseli
Bir gün İçkale’de olan dönemin adliyesinin yolu üzerindeki İzzet Paşa caddesindeki avukat Necdet Hayalioğlu’nun bürosunun önünde oturmuştur Küpeli Tahir Bey. Hemen bitişiğindeki Zübeyir’in kahvesinden de demli çayı gelmiştir önüne. Birden kentin belediye başkanı Nejat Cemiloğlu’nun aracı avukatın bürosunun önünde durur. Başkanın makam şoförü “Hayri Paşa” lakaplı Hayri Giray hızla inip kapıyı açar ve Başkan Nejat Bey araçtan inip avukatlık bürosuna yönelir. İçeri girerken kapı önünde oturan Küpeli Tahir Bey’in adını ünleyerek Nejat Bey selam verir. Tahir Bey ne selama karşılık verir ne de istifini bozar.
Birkaç dakika sonra içerden çağrılır Tahir Bey! Belediye Başkanı Nejat Cemiloğlu; “Tahir efendi, sana Allah’ın selamını verdim. Almadın, hayırdır” diye sorar. “Hayırdır begim” der ve ekler; “İznin olursa sana bir mesel anlatacağım”. Başkan başıyla onaylayınca Küpeli Tahir başlar anlatmaya.
“Vakti zamanın birinde züğürdün biri yıkanıp paklanmak için mahallesindeki Deva Hamamı’na gitmiş. Kapıdaki engel olmaya yeltenip ‘Bugün filanca ağanın hamam günüdür. Bugün hamamı ağa kapattı, kimseyi alamayız’ deyince, adam açmış ağzını yummuş gözünü; sizin de ağanızın da deyip dümdüz gitmiş ve ağzına geleni olanca öfkesiyle esirgememiş. Engellemeleri aşarak, pejmürde kıyafetini soyup askıya asarak girmiş hamama ve başlamış yıkanmaya. Bunlara bir köşede tanık olan ağa, sormuş soruşturmuş kimliğini; yoksulluğa düşmüş hâlini hemencecik öğrenivermiş hemşehrisinin.”
“Haklıdır, demiş. Eğer ben ağa isem! Bu adam bu yoksulluk, perişanlık içindeyse onun yerinde olsaydım ben de küfrederdim. ‘Hemen gidip ona temiz kıyafetler alın, çamaşır ayakkabı dâhil. Çıkınca giyinsin. Evine de bir evin ihtiyacı olan her türlü yiyecekleri hamala verip yollayın’ demiş. Yapmışlar bir tamam ağanın isteğini…”
“Adam yıkanıp çıkmış ve giyinmek için kıyafetlerine yönelince kendi kıyafetlerinin yerinde yeni ve başka giysileri görüp sormuş. Demişler ki; ‘biri senin için bıraktı’. Şaşırmış, anlam verememiş ama bir şey de diyememiş. Giyinip çıkmış, sonra evine yönelmiş. Kapıyı çalmış, açmış eşi. ‘Bir sürü yiyecek getirdi hamal, senin evin olduğuna emin olunca indirdi küfeyi, bir de bu tütün tabakasını elime tutuşturdu, seninmiş, bırakıp gitti’ demiş.”
“Tütün tabakasını açınca tabakanın tütünle dolu olduğunu, tütünün dibinde de iki altın lira olduğunu görmüş. Eşine dönüp, sen yemeğini yap ben geliyorum deyip çıkmış kapıdan. Gidip bulmuş hamalı ve evine yiyecekleri, tütün tabakasını kimin gönderdiğini sorunca, hamamdan gönderenin küfrettiği ağa olduğunu öğrenmiş. Gidip bulmuş çarşıda ağayı, özürle teşekkür edip af dilemiş ağadan.”
“Ağa demiş ki; ‘Hayır, sen değil ben asıl özür dilerim. Ben ne biçim ağayım ki mahallemde senin gibi ihtiyaç sahibi komşum var ve ben farkında değilim’.”
Kentin Belediye Başkanı Nejat Cemiloğlu’na hitaben sözünü bitirip başka da tek kelime etmeden avukatlık bürosundan çıkıp gitmiş Küpeli Tahir. Bir hafta kadar sonra Küpeli Tahir Bey’in adresine belediyeden Başkan Nejat Cemiloğlu imzasıyla bir resmi evrak gelmiş. Belediyede resmen işe başlamaya davet yazısıymış.
Böylece başlamış şehrin belediyesindeki işi. İşe başladıktan epey sonra belediyenin merdivenlerinde karşılaştığı Başkan Cemiloğlu “Nasıl Tahir Efendi, ağa gibi olabildik mi?” diye sorunca, Minnet duygusuyla teşekkür etmiş Küpeli Tahir.
Hikâyesi artık şehirde herkeslerce bilinen Küpeli Tahir bir gün belediyedeki odasında çalışırken odaya arkadaşlarından birinin aniden girmesi eski filmin yeniden başa sarılmasına neden olmuş.
“Tahir, koş! Macır Kızı belediyede. Lağımları tıkanmış. Açtırmak için fen dairesinde” deyivermişler.
Heyecanla koşmuş Tahir Bey. Tahir’in kapıdan girdiğini gören Macır Kızı talebinin sonucunu beklemeden hızla kapıdan çıkıp belediyenin merdivenlerinden aşağıya seğirtmiş. Tahir Bey de peşinden…
Tam merdivenin başında kolundan yakalayıvermiş Macır Kızı’nı!
O esnada çok içten yumuşaklıkla bir şarkının nağmeleri Tahir Bey’in dudaklarından dökülmüş!
“Bir fincan kahve olsam / Kırk yıl hatırım vardı / Ömrümü ben sana verdim / Dönüp baksan ne vardı!”
Dönüp bakmaz Macır Kızı.
O gün bu gündür Küpeli Tahir Bey ile Macır Kızı’nın hikâyesi Diyarbekir’de anlatılır durur. Ya da her radyo veya televizyonlardan “Bir Fincan Kahve” şarkısı duyulsa; Tahir Bey’le Macır Kızı anımsanır.
Haziran 2018 Diyarbekir…
Şeyhmus Diken
kupeli2-690x450.png

Yorum bırakın